BÖLÜM 1: KORKU, HIRSTAN DAHA YOĞUNDUR
İnsanlık,
tarih boyunca birçok sebepten dolayı savaşlar çıkardı. Bitmek bilmeyen Büyü
Savaşları, verimli topraklar için verilen kanlı savaşlar veya kahraman olmaya
çalışan ölümlü liderler… Bunca savaş ve bencillik içerisinde hep insanlığa
kalıcı çözümler üretmek içinde olanlar sayesinde her ne kadar insanlık hep bir
adım ileri gitse de, savaşlar da bir o kadar büyüyordu, korkunçlaşıyordu. Bulunduğunuz
krallığın neden bu kadar büyük olduğunu ve aşılamaz bir güç bariyeriyle
korunduğunu da merak ediyor olmalısınız fakat önce Nilüfer’in yaratılma
sebebini öğrenmelisiniz.
Nilüfer,
adını Karanlık Savaş’ın ilk düşen krallığından alıyor. Sekiz krallığın arasında
savaşlardan uzak durmak için en güvenli
güç bariyerlerini oluşturan, insanların savaştan asla korkmadığı bir
krallıktı. İnsanların tek isteği evrenin geleceğinin güvenli ve barış içinde
olmasıydı. Bu yüzden asla savaşlara girmemek için savunma teknolojilerine
yoğunlaşmışlardı, başarıyorlardı da çünkü diğer krallıklar Nilüfer‘e gizli
müttefiklik teklifleriyle defalarca kez gelseler de olumlu cevap alamıyorlardı.
Nilüfer halkı savaştan o kadar uzaktı ki, insanların her gün eğlendiği ve sekiz
krallığın kilometrelerce öteden bile ışıklarını gösterebilen tek krallığıydı.
Yabancılar bu ışıkları “Umut Işıkları” diye tanımlarlardı… Evrenin daha iyi bir
yer olacağına dair bir umuttu bu. Fakat Nilüfer’in çanları bir gün o kadar
kuvvetli çaldı ki, umudun kalbine giden yollar dakikalar içinde zifiri
karanlığa bürünmüştü.
İnsanlığın
kanlı savaşları, bencillikleri, aşamadığı umursamazlığı ve asla erişemediği
yetişkinliği o gün son bulmuştu. Korkusuz olduğunu iddia eden liderler, savaşmak
için can atan askerler, tek amacı diğer
krallıklardan üstün olabilmek ve merkezin sahibi olabilmek isteyen krallıkların
hepsi o gün aynı masaya oturmuşlardı. Konuşmaya bile korkan liderler 19 saatlik
toplantı sonrasında belki de evreni değiştirecek o kararı almışlardı. Kalan
yedi krallık ve hepsinin en büyük kahramanları, Nilüfer’e gideceklerdi.
İnsanlığın
gelmiş geçmiş belki de kurduğu en iyi savaşçı grubuydu bu. Nilüfer’in savunma
teknolojisinin temelini inceleyebilmesi için zamanın ötesinde bir akla sahip Zanaatkar,
savunma kalkanı ve koruma odasının gizli girişlerini ve yapısını inceleyebilmek
için Sanatkar, engellenemeyecek bir tehlike oluştuğunda ağır bombardıman ve
cepheden çekilme yeteneklerine sahip Korucu, karanlığın içinde yaşamış ve
karanlığı özümsemiş bir Karabüyücü, karanlık boyutları bile büyüsüyle aydınlığa
boyayabilecek bir büyücü, yağmacı konaklarını dakikalar içinde temizleyip
kurtarma görevlerini yöneten bir Savaşçı ve orduları Ender Dragon’a karşı savaşmaya
ikna edip en önde normal bir insana göre 3 kat daha ağır zırh ve kalkanıyla
giden korkusuz bir Şövalye. Görevin aslını ise sadece 12 kişi biliyordu fakat
görevde yaşananlar asla tarihe geçmedi, hiçbir defterde yazılmadığı söylense de
bu defteri zamanın içine dağıtmış olabileceklerine inanıyorum. Buradan da
anlayacağınız üzere, ben de bilmiyorum. Bu korkunç ve insanlık tarihini
değiştirecek görev hakkında tek bildiğim başardıkları ve insanlığın o günden
sonra bir daha asla birbirine düşman olmadığı.
Yedi
büyük kahraman görevi başarıyla tamamlayıp Kayra’ya dönmüşlerdi. Alınan
kararlar hızlıca tüm krallıklara duyuruldu ve şafakta sona eren divan, vakit
kaybetmeden vardiyalar 18 saate çıkarılıp devriyeler sıklaştırılmıştı.
Birbiriyle savaşan liderler halkın önüne yan yana çıkıyor, insanlar savaşı
tamamıyla unutmuş yalnızca büyük savaşa hazırlanıyorlardı. Tarihi loncalar
yeniden açılmıştı. Artık yedi krallığın yedi usta loncası da Kayra sınırları
içerisine alınmış ve yedi krallığın her köşesinden lonca üyeleri teknoloji ve
savaş sanatları için evini bırakıp bütün krallık için çalışıyordu. Bu kadar
ağır koşullar altında insanları asıl motive eden sebep ise artık savaşın ortak
bir düşmana karşı olmasıydı ve nedense krallıktaki her insanın içinde bir his
vardı… Bundan sonra insanlık birbiriyle savaşmayacaktı.
Krallıklar
var olan tüm madenleri halk oylamalarıyla Kayra’ya bağışladı, bu da Kayra divanına
bunu ortak olarak kullanma yetkisi veriyordu. Yeni protokollerle birlikte eski
teknolojiye sahip herhangi bir kurum acilen son teknolojiye geçirilecekti ki
iş gücü maksimuma ulaşsın. Dolayısıyla zanaatkarlar ve sanatkarlar sıvı
soğutmalı reaktörleri kapatıp bir an önce her krallığa Güneş reaktörleri
(Draconic Reaktör) açmak için planları hazırlayıp işe koyulmuşlardı. Aynı
zamanda yedi krallık için sanal madenler var olan krallıklardaki kapatılıp
eskisine oranla 7 katına çıkarılmıştı. Herhangi bir loncaya katılmamış insanlar
ise artık bir satıcı/alıcı düzeni kalmadığı için üretimde, inşada,
değişimlerde, lojistikte görev alıyordu. Şövalye loncası, divan kararına göre
devriyelerde görev almayacak fakat zırh ve silah yapımında görev alacaklardı.
Zanaatkarlar bu işi üstlenmişlerdi fakat Şövalye Loncası’nın kuralları gereği
silah ve zırh yapımını her üye biliyordu, dolayısıyla daha fazla iş gücü her
zaman gerekli olacağından zanaatkarlar altında bu işi üstlendiler. Korucular
güneş batana kadar boyutlar arası ve kilometrelerce ötelere seferler düzenleyip
krallığın üretemeyeceği eşyaları getiriyorlardı. Güneş battıktan sonra ise
korucular belirli bölgelerde devriye noktalarında nöbet tutuyor ve lojistiğe
yardım ediyorlardı. Krallığın surları ve krallığın dış bölgesinde belirli
uzaklıklar arasında aralıksız nöbet tutmayı ise Savaşçı Loncası
üstlenmişti. Ayrıca Savaşçı Loncası her
ne kadar savaşların en hızlıları olsalar da Korucu Loncası bu konuda resmen
Savaşçı Loncasına meydan okuyup en hızlı askerleri eğitiyordu. Bu yüzden
devriye gruplarında en az bir korucu olması gerekiyordu çünkü acil bir anda
krallığa dönüp savunma düzenine geçilmesine yardımcı olacaklardı. Karabüyücü ve
büyücüler ise tüm bunlardan ayrı kalıyorlardı. Yedi loncanın aslında beşi savaş
sanatlarıyla ilgiliydi. Fakat Savaşçı, Şövalye ve Korucu Loncaları savaşın her
dakika içindelerdi, savaştan asla çekilmemişlerdi. Yüzyıllardır Büyücü ve
Karabüyücü loncaları birbiriyle yan yana bile durmamışlardı. İlk birkaç hafta
birbirlerine göz ucuyla bakıyor olsalar da devamında hepsi buldukları
teknolojileri hızla paylaşmaya başlamışlardı. Evet, krallığın ölümcül gücü
tamamen Karabüyücü ve büyücülere bırakılmıştı. Üç savaş loncası göreve hazırdı
fakat eğer iki büyü loncası güçlerini birleştirirlerse bu savaştan galip gelme
şansları vardı.
Bu
kadar hazırlığın nasıl bu kadar kolay kabul edildiğini düşünüyor olmalısın.
Belki de merak etmeden direkt kabul etmiş, Nilüfer’in karanlıklara büründüğü
satırlarda senin de tüylerin diken diken oldu. Fakat krallığın bildiği ve
inandığı bir gerçek varsa o da yedi kahramanın krallığa açıkladığı birçok
gerçeğin yazılmış kehanetlerle aynı olmasıydı. İnsanlığın en güçlü takımının o
gece başından ne geçtiyse Nilüfer‘in bugünkü temellerini oluşturdu. Tanık
olacağınız hikaye ise Nilüfer’in ve senin hikayen olacak.
wooow noice
YanıtlaSil