Ana içeriğe atla

Karakter: Masterchief


Karakter Adı: Masterchief
Oyuncu Adı: 117_John
Sınıf: Korucu


                Anne ve babamı 9 yaşında kaybetmiştim. Onlara dair tek hatırladığım, ikisinin de ağlayarak beni ışınlanma noktası koyup ayarlamaları yaptıktan sonra asla görmediğim kadar öfkeli bir şekilde kapıyı kapatmalarıydı. Her zaman dakik olmuşlardı. Bedenim ışınlanabilecek kadar küçülürken yalnızca kapıya emin adımlarla yürüyüş seslerini duyabiliyordum fakat tam ışınlanacağım andaki o korkunç çığlıklar sanki tüm evrene yayılmışlardı… Ben ise bir korucu köyünün ortasına düşmüştüm. Hayatta kalmayı, savaşmayı, kaçmayı, korkmayı, cesur olmayı; en önemlisi asla unutmamayı burada öğrendim.
                Anne ve babamı, kendilerine “Zaman’ın Koruyucuları” adını verdikleri bir Tapınakçı grubu öldürmüştü. Amaçları ise kehanetin gerçekleşmesini önlemekmiş. Tapınakçılar yüzyıllardır zamanda seyahat etmeyi araştırıyorlardı. Bunu kapsamlı yapamasalar da birkaç saniyeliğine istedikleri anlara geçit açabiliyorlardı. Fakat bu geçit, öylesine büyük bir güç istiyordu ki… Tapınakçılar doğru zamanı ararken hem kaynaklarını hızla tüketiyordu hem de kehanetin asıl yolundan sapıyorlardı. Onlar da kehanette yer alan erkek ve kadının, katliamdan farkı kalmayan Büyü Savaşları’na katılmayan ve birbirine aşık olmuş karabüyücü annem ve büyücü zanaatkarı babamın çocuklarının, yani benim, kehanetteki koruculardan biri olacağıma inanmışlardı; yanılmıyorlardı da… Kanımda üç büyük loncanın yeteneğini taşımak bir kenara, beni bu sonsuz savaşa hazırlayan korucu köyünü terk edene kadar dördüncüsünü edindiğime ikna olmamıştım. Artık amacım ise köylerde ağızdan ağıza gezen o efsanevi yeri bulmaktı: Nilüfer. 24 yaşımda aldığım korucu eğitimlerinin yanı sıra büyücülüğü, karabüyücülüğü ve zanaatkarlığı unutmamak için bu köyden uzaklaşıp kendi başıma yaşamayı öğrenmem gerekiyordu. Köyün son üç yıldır uğraştığı sinyal vericiyi tamamlamasıyla birlikte köyü terk edip, büyülü ormanlara gittim.

                Yaşadığım yerde büyülü ormanlar, karanlık ormanlarla yan yanaydı. Bu yüzden büyü yapmak için kaynak ararken çok zaman harcamıyordum. Tek başıma yaşadığım beş yılın üçünü büyücülük ve karabüyücülüğün nasıl olabileceğine, daha çok hangi kaynaklara yoğunlaşabileceğime, büyüleri kullanırken neleri hesaplamam gerektiğine ayırmıştım. Kalan iki yılda ise bu ikisinin zanaatkarlık ve koruculukla nasıl birleşebileceğini denemiştim. Fakat bu keyifli ve yalnız zamanlarım korucu köyünden gökyüzüne yükselen sinyalle birlikte sona ermişti. Zırhımı kuşanıp, yayımla birlikte kendimi rüzgara bıraktım. Ormanlar hiç bu kadar sessiz olmamıştı diyordum kendime. Karanlık ormanın içindeyken köyden yükselen bulutları görebiliyordum. Kendimi bir an önce oraya ulaştırma telaşından hırpalarken tuzağa düştüğümü fark etmem zaman aldı. Etrafımı bir anda onlarca tapınakçı sarmıştı. Yayımı sırtımdan almaya çalışırken tapınakçılar ve benim aramda ışık çemberi oluştu. O kadar güçlü parlıyordu ki, gözümü tamamen açıp önüme bakamıyordum. Çember git gide sönmeye başladı ve tapınakçılarla aramda yedi değişik insan duruyordu. Hepsi de farklı loncadan ve mükemmel ekipmanlarla doluydu. Sekiz kişi tapınakçıları yok edip köye yardıma gideceğimizi düşünürken çember yeniden oluşmaya başladı. Ardından kendimi zaman girdabının içinden geçerken buldum. Uyandığımda ise buradaydım. Nilüfer’e bu şekilde geleceğim hiç aklıma gelmemişti.

Yorumlar