Karakter Adı: Sinistre Duotian
Oyuncu Adı: Sinistre
Sınıf: Karabüyücü
Benim
kim olduğumun bir önemi yok. Sadece ne yapacağımın bir önemi var. Benim kim
olduğumdan önemli olan ne yapacağımdır ve o da ailemi ve her şeyi elimden
alanlardan intikam almak! Ne kadar kim olduğum önemli olmasa da yapacaklarımı
neden yaptığımı anlamanız için size hikayemi anlatmak zorundayım. Hikayemi başa
alalım.
Ben
Duotian Sinistre, Duotian Klanının tek prensesi. Klanım Mavi Rüzgar ülkesinin
en güçlü klanlarından biriydi. Klanımda, günler şimdiye nazaran daha sakin ve
sıkıcı geçerdi. Günlerin birbirlerinden pek bir farkı olmazdı. Klan olarak
sadece güce tapardık. Bu zalim dünyada gücün adalet olduğuna inanırdık. Bu
sebepledir ki günlerimin çoğu büyü ve büyülü eşya zanaatkarlığıyla geçerdi. Ta
ki o güne kadar…
Her
ne kadar klanımız Mavi Rüzgarın en güçlü dört klanından birisi olsa da diğer üç
klanın açgözlülük ve güç hırsıyla bize saldıracaklarını düşünmemiştim. O gün
düşmanların saldırısıyla uyandım ne yapacağımı bilemez halde dışarı çıktım ve o
an korkunun ne olduğunu anladım. Klanımın büyük bir kısmı alevler içindeydi.
Hiç beklemediğimiz bir anda saldırmışlardı. Ne kadar güçlü olsak da üç klanın
bütün gücü ile savaşamazdık. Ne yapacağımı bilemez halde gördüğüm düşmanlara
büyülerle saldırdım ama savaş alanı benim gibi deneyimsiz birisi için değildi.
Görmediğim yerden gelen bir saldırı ile bayıldım. Sonra ne oldu bilmiyorum. Etraftaki
kan ve pişmiş et kokusuyla uyandım. Hâlâ savaş alanındaydım. Hâlâ Duotian klanındaydım
ama artık burası bildiğim klanım değildi. Burası bildiğim evim değildi. Her yer
yanmış tanıdığım ve sevdiğim herkes öldürülmüştü. O gün ailemi, sevdiklerimi, evimi
benden alan Göklere lanet ettim. Bir gün bunu ödeteceğime ant içtim ama hâlâ
çok güçsüzdüm. Bu yapacaklarım benim gibi deneyimsiz güçsüz birisinin
yapabileceği bir şey değildi.
Saldırıdan
sonra güçlenmek için her şeyi yapmalıydım ve yaptım; çaldım, öldürdüm, Göklerin
lanetlediği Karabüyüyü öğrendim. Aradan geçen senelerden sonra artık güçlüydüm.
Artık, benden her şeyimi alanlar için çimleri kesip kökleri kaldırmamanın
sonuçlarını görme vakti gelmişti ve içimde intikam ateşi ile diğer üç klandan
kan borcunu almaya gittim. İlk klana vardığımda uyarısız saldırdım. Her
adımımda on kişinin canını alarak ilerledim. Artık o günün geldiğine emindim.
Lakin Göklerin ne kadar yüksek yeryüzünün ne kadar geniş olduğunu bilmiyordum. Yıllarca
ne kadar güçlensem de yine de en güçlü üç klanın en zayıfı için bile hiçbir
şeydim. Savaş uzadıkça manam bitiyor, hareketlerim yavaşlıyordu. Bir süre sonra
birer birer yara almaya başladım ilk başta yaralar ciddi olmasa da gittikçe
kötüleşmeye başlamıştı. İlk başta birkaç sıyrık iken artık ölümcül yaralar
alıyordum ve bir anda sol kolumdan oldum. Solumdan gelen sinsi bir saldırı
kolumu almıştı.
Tek
kolum, bitmek üzere olan manam ve bir hançerim vardı. Ne yapacağımı biliyordum
artık geri dönemezdim burası benim mezarım olacaksa bile düşman liderini
öldürmeliydim hemen hançerimi çekip düşman liderinin arkasına ışınlandım ve
hançerimi kalbine sapladım ışınlanmadan sonra manam kalmamıştı çok feci bir
şekilde yaralıydım ve etrafım düşman liderinin korumaları ile çevrelenmişti. Bir
sonraki an öleceğim andı ama bir anda bedenimin etrafında büyülü runik bir
çember belirdi. Ben ne olduğunu anlamadan bayıldım. Uyandığımda daha önce
görmediğim bir yerdeydim, yaralarım artık istikrarlıydı. Nasıl olduysa
kurtulmuştum… Şimdi bile beni kimin neden kurtardığını ve Nilüfer’e getirdiğini
bilmiyorum ama tek bildiğim bir şey var o da hala çok güçsüz olduğum yıllarca
çalışmadan yaşadığım zorluklardan sonra Mavi Rüzgar’ın en güçlü üç klanından en
güçsüzünü bile yenememiştim ama ne olursa olsun hangi dünya hangi zaman ya da
başka bir şey olursa olsun ben, Duotian, bir gün güçlenip intikamımı alacağım.
Yorumlar
Yorum Gönder